28 Nisan 2012 Cumartesi

Büyüdük biz!


Artık hiçbirimiz yetişemiyoruz zamana… Serpiliyoruz dostum; yaşlanıyoruz büyüdüğümüzü kestiremeden! Sen de böylesin biliyorum bugün ne yedin mesela, bugün hangi mutluluğu iyice özümseyerek uyandın yatağından?
Hikayeler ne kadar farklı olursa olsun, hissedilenler hep aynı.. Küçük bir çocuğun anne sevgisi, bir ergenin isyan dengeleri, orta yaşların olgun, melankolik hisleri değişik kişiliklerde aynı aynanın parçaları gibi…Hepimiz aynı acıların, aynı mutlulukların eşiğinde yaşayıp gidiyoruz. Ölümlü dünyanın sığ gerçekleri lakabını takmaktan kendını alamıyor insan bu yüzden! Bir süre sonra kaybolanlar biriktikçe, farkına varıyoruz zamanın yavaş yavaş bizi dibine çektiğinin.
Eylemlerinden Tanrılar yaratan bir kız çocuğuyken ben, (ve biz) daha çok içindeydim belkide hayatın, daha çok anlayabilirdim insan olmanın kaygısını, daha az bilirdim ölümü, daha az kirletirdim hayatın derinliklerini… Çünkü büyümenin ne demek olduğunu kestirmek gibi bir niyetim olmazdı, asi cümlelerin ardında bile dünyanın aynı yerden akıp gideceğini zannederdim. Şimdiki gibi hızla yitip gitmezdi zaman kavramı. Ağlamayı çok severdim ama olgunluğun verdiği sancılarla dökülmezdi hiç gözyaşlarım.
Biliyorum çocuk olmanın büyüsünden dem vuracaksın bana. Çocukken herşey daha hayal, daha beyaz, daha naif nasılsa! Bense hayatın bizi zorla soktuğu yarışlardan bahsedeceğim. Seni, bizi kirleten bütün iyi niyetlerimizi sömüren başarma hırslarımızdan. Çünkü aynı hislerin potasından bakıyorsak hayata ve çocuk değilsek hâla, içine girdiğimiz yarışların etkisiyle görememiyoruz önümüzü.
Mesela kaç yaşında olduğunun önemi yok etrafındaki herhangi biri zorla sokulduğun bu rekabbetlere kazanmanın bedeli olarak bir basamak daha atlamanı vaad etmedi mi sana? Sonra bir kazanış daha sonra bir kazanış daha. Bitmek bilmeyen hırslar silsilesi! Hayatın ortasında olmayı, savaşmayı, iyi niyetli hırsları destekliyorum elbette. Benim lafım daha farkına varamadan geçen yılların kaygı dolu yavanlığına! Sonunda neyi nasıl gerçekleştirdiğimizi henüz sindiremeden herşey yitip gidiyor. Bize ait olan kavramların büyüsüne kaptırıp kendimizi karanlık bir öyküde çoğalıyoruz, “Hangi fotoğraf benim silüteim?” sorusunu kendimize sormayı bekleyerek…
Zaman içinde yaptığım en büyük hata diye şekillendi beynimde büyümek fiili, şimdi kaç yaşındayım? nerelere kayboldu yanımda olmasını istediğim insanlar? Sen de büyüdün dostum, biz büyüdük…
Bil ki geçip giden günlerine dokunmaya çalıştığın kadar büyümüşsündür…
Peki sen kaç yaşındasın?



Sevgiyle.

Hiç yorum yok: