Virginia Woolf ~
Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.
15 Ocak 2015 Perşembe
23 Ekim 2012 Salı
Bayramlık suratlar...
Ne zamandır yazmak istiyorum fakat elim bir türlü gitmiyor klavyeye, arada oluyor bu bana. Kendimle yüzleşmek istemediğim anlarda o içe dönüş kısmının sancılı durumundan kaçıyorum sanırım, bilemiyorum.
Bugün de öyle, Allah ne verdiyse takılalım diye geldim. Belki en boktan, en aciz halimi ortaya sermek için ya da sessizliğimi sizinle paylaşmak için. Adını sen koy artık okuyucu arkadaş.
Mutlu bayramlar..
Yaşlı teyzeler gibi başlamayacağım “ahhh, ahhhhh nerde o eski bayramlar” diye. Zira, o teyzelerin özlediğinin bayram olmadığını hepimiz biliyoruz nihayetinde. Gençliklerini, uzanmaya çalıştıklarını, dostluklarını, sevdiklerini özlüyor onlar.
Ve bende…
Sevmiyorum ben artık bayramları…. Çünkü o günün bayram olduğunu hatırlatacak bir el yok . Öptüğüm ellerde karmaşık bir ego hassasiyeti. Büyüdün sen diyor bir ses, büyüdün. Bayram çocuklara….
Çocuk olmak da istemiyorum ki ben. Belki bir dokunuş, belki bu bayramda iyiki yanımızdasın sesi. Var olduğunu hissetmek. Huzurlanmak…
Ne dersin okuyucu arkadaş çok mu hayale düştüm ben? Çok zor kabullenişler mi istedim? Artık bayramları sevmiyorum diye ben yine hata mı ettim…?
Bu bayram da ben en ucuz maskemi takıp gülen gözlerimle selamlayacağım öpülecek elleri. Şekerler dağıtıp şekerli yalanlar söyleyeceğim. Sonra yeniden, sen yoksun diyecekler yoksun. Bayramlar çocuklara…!
7 Ağustos 2012 Salı
Manalı Çocuk Sokağı Cinayeti
(Canın her hangi bir yemeği çekmesi gibi... )
öyle gülebileceği aklımın ucundan bile geçmezdi
aklımın ucunda çocukluğum duruyordu
hafifçe dokunsam çocukluğuma
aklımın ucundan aşağı düşecekti
tutamayacaktım, hakikaten düşecekti
o orada
tuhaf, büyük kahkahalar atarken
annem sıkı sıkıya kavradı babam kesti bileklerimi
seven insanın gözleri geçit vermezdi;
seven insanın gözleri vakte pusu kurardı;
kan olmuş akıyordum
tüm varlığım kana dönüşmüştü akıyordum
ben şimdi kim bilir nerelerden nerelere akıyordum
kurumayacaktım
kurusam leke olacak hiç çıkmayacaktım
onun alnına sürülmüş kurban kanı olacaktım
parmaklarına kanım kına diye yakılacaktı
bunu istiyordum artık, buna kuşkusuz inandım
patlattığım tokatla savrulup yığılırken yere
çekip aldım göğsündeki eşyaların beyaz örtüsünü
kendi gözlerimle gördüm kendi gözlerimle bunlarla
kadının göğsünde yatan dişi yılanın ölüsünü
yılanla boğdum o kadını sonra
yılanla asıp
yılanla sarkıttım leşini balkonlardan
o hep üstünkörü anılıp unutulmuş balkonlardan
haykırdım!
haykırdım!
haykırdım!
çağrılı olmayan hiç kimse
gelmesin artık açılışıma!
gelmesin bir an olsun bile!
aklımın ucunda çocukluğum duruyordu
hafifçe dokunsam çocukluğuma
aklımın ucundan aşağı düşecekti
tutamayacaktım, hakikaten düşecekti
o orada
tuhaf, büyük kahkahalar atarken
annem sıkı sıkıya kavradı babam kesti bileklerimi
seven insanın gözleri geçit vermezdi;
seven insanın gözleri vakte pusu kurardı;
kan olmuş akıyordum
tüm varlığım kana dönüşmüştü akıyordum
ben şimdi kim bilir nerelerden nerelere akıyordum
kurumayacaktım
kurusam leke olacak hiç çıkmayacaktım
onun alnına sürülmüş kurban kanı olacaktım
parmaklarına kanım kına diye yakılacaktı
bunu istiyordum artık, buna kuşkusuz inandım
patlattığım tokatla savrulup yığılırken yere
çekip aldım göğsündeki eşyaların beyaz örtüsünü
kendi gözlerimle gördüm kendi gözlerimle bunlarla
kadının göğsünde yatan dişi yılanın ölüsünü
yılanla boğdum o kadını sonra
yılanla asıp
yılanla sarkıttım leşini balkonlardan
o hep üstünkörü anılıp unutulmuş balkonlardan
haykırdım!
haykırdım!
haykırdım!
çağrılı olmayan hiç kimse
gelmesin artık açılışıma!
gelmesin bir an olsun bile!
Küçük İskender...
28 Haziran 2012 Perşembe
Anadolu Beylikleri...
"Ben hayatta yaptığımız hiç bir
şeyden pişman olmadım."
"Pişman olacağım şeyi asla
yapmam"
"Keşke hiç demedim"
"Kesseler asla yüzüne bakmam
ben onun"
Milyon çeşit kişiliğin var olduğu nadide ülkemizde (hatta
dünyamızda) bizi anlatmayan, bizden çok uzak olan kimlikleri gördükçe
gözlerine, kulaklarına inanamıyor insan... Öyle kocaman sözler, büyücek
yanılmalar... Her biri birbirinden alevli, her biri birbirinden antidepresan.
Ürküyorum ben, daha da endişeleniyorum kendimi kandırdığımız
saatlere denk düştüğümüz anlarda.
Büyük bir kavganın içine atıldığımızda görmekle var olmak
arasındaki ince çizginin sessizliği bürüyor içimizi... Sonrasında da yollar
ayrılıyor.
En zayıf yanımızı çok güçlü gösterme durumları ya da insan
olma meziyetinin fabrika ayarlarına dönüş kısmı acizliğini kabullenmek.
Ben hayatım boyunca ikinci kısım tarafında olmak istedim
hep. Başarısızlıklarım oldu, ve çok kez kendimi tanıyamayışlarım, büyük
heyecanla başladığım şeylerin aslında bana ait olmadığını anlama sancılarım.
Çok pişmanlık çektim, çok düştüm, çok dibe çöktüm...
Ama hep kabullendim...
Pişman olabilmenin erdemine yükselebilmek güzel gelirdi bana
çünkü, insandım o kadar da sistematik, mükemmel olmayan bir mekanizmanın defolu
parçasıydım.
Sen de öyleydin, onlar da iç seslerinde aynı dizeleri
tekrarladı hep, ama hep korktuk yenildiğimizi kabullenmekten... Etrafa
saldırdık…!
Oysa hepimiz biliyorduk ki zaman şekillendiriyordu bizi,
aynı ritimde gitmeyen bir kalp grafiğinin sancılı dökümüydük. Asla yapmam dediğimiz şeyleri yapmaya
başlayabilirdik, çok pişman olup bir arkadaşımızdan özür dileyip , keşke hiç
doğmasaydım da diyebilirdik.
Öyle bir şey ki hayat, her gün yeni bir şey öğretiyor ve
büyümeye başladığın an "asla yapmam" dediğin şeyleri yapmaya başlıyorsun.
Ki; olgunlaşmak böyle bir şey sanırım daha esnekleşiyor daha olabilirli
cümlelerin ortasına giriyor insan.
Küçük bir çocuğun yere düşüp dizini kanatmasındaki öğrenme
durumu gibi, kenetlenen hatalar daha özel kılabiliyor yarınları. Tam yenildiğin,
güçsüz kaldığın zamanlarda elini tutan iç sesin oluyor çünkü, "yenildin
kaybettin ve yeni bir şey öğrendin!" ve şimdi kalkma zamanı diye
fısıldıyor kulağımıza...
İşte tam da ağzını
açmak istediğin zaman Anadolu beyliği laflara, havada kalıyor bütün güzellikler,
kötüyü kabullenmeden iyiye ulaşamamanın hüznünü çaktırmak istemeyişin havada
kalıyor! Küçücük kalbinden çıkan büyücek, bencil sözler öldürüyor
mütevazılığımızı..
Pişman olmak erdemdir, anladığına işaret eder bazı
zamanlarda. Yeni bir yaşanmışlığa cesaretini tetikler hataları kabullenme
durumu.. Örter kibirini, at gözlüklerini...
Ve şimdi kaybettin! Neden kaybettiğini düşünmek yerine, “keşkeleri”
hayatından silmeye çalışırsın bilirim... Gel gör ki insansın,
duygularını en değişken yaşayan yaratıksın…
Anadolu beyliği laflar silemez aslalarını, keşkelerini. En önemlisi yarına açılacak pencerendeki
karanlıklarını….
(Bu yazıyı yazdığım için hiç pişman olmayacağım desem ne
kadar tutarlı olabilirdi ki)
Sevgiler,
29 Mayıs 2012 Salı
Ben hiç yetişemedim zamana..
Ne çok şey var yapmam gereken…
Bulaşık makinasındaki tabaklar mesela
Ütü masasındaki çamaşırlar,
okunmayı bekleyen kitaplar,
yazılması gereken hikayeler.
Dostluklar sonra….
kendimden kaçtığım zamanların bedeli, bir kenarda sarılmayı bekleyen dostluklar,
ıslanılacak yağmurlar…
Ve daha fazlası…
Daha fazla yetişemediğim zamanlar,
daha fazla sustuğum yarınlar…
Bulaşık makinasındaki tabaklar mesela
Ütü masasındaki çamaşırlar,
okunmayı bekleyen kitaplar,
yazılması gereken hikayeler.
Dostluklar sonra….
kendimden kaçtığım zamanların bedeli, bir kenarda sarılmayı bekleyen dostluklar,
ıslanılacak yağmurlar…
Ve daha fazlası…
Daha fazla yetişemediğim zamanlar,
daha fazla sustuğum yarınlar…
15 Mayıs 2012 Salı
Change your words....
Umarım, sen de değiştirebilirsin artık kelimelerini..
2 Mayıs 2012 Çarşamba
Bu cicilerin hepsi benim olsun derim ben:))
Hayır, hayır.. Moda bloğu değil burası. Ama bu kadar güzel tatlı şeylere yer vermeden de geçemedim.:)
Bu renk beni öldürür:)
Cici misin sen yaaa:)))
Sevgiyle kalınız.
29 Nisan 2012 Pazar
Fuck Pms!
Erkeklerle yıllardır aynı konu üzerinde tartışma yaşayıp duruyoruz.
E: Bizim işimiz çok zor.
K: Hayır bizimki çok daha zor.
E: Sen bi askere git bakalım. Sünnet ol ya da!
K: Bana bak açtırma ağzımı. Her ay kadınlık çilesini çek, hamile kal, aşer, hatta çocuk doğur, emzir, donunu temizle büyüt, bulaşıkları yıka, evi temizle, zeytinyağlı sarma sar.... bla bla blaa(Bu böle sürer gider, konuşma konusunda kadının üstüne yoktur bilirsiniz)
Tartışmalar her seferinde aynı heyecanla sürüp giderken erkekleri de anlamaya çalışmaya hiç bir şekilde zaman bulamayız. Bizi anlasınlar, bizi düşünsünler isteriz genelde.
Ama öyle bir konu var ki, hiç bir erkeğin anlamlandıramayacağı, hissedemeyeceği sadece saçmalıyor yine diyebileceği...
Evet Pms! Kapı gıdıcırtısına bile göz yaşı dökebileceğiniz, en gereksiz zamanlarda hiç olmadık insanları özleyebileceğiniz, normal zamanlarda gülüp geçtiğiniz bir konuya yastık fırlatabileceğiniz zaman dilimi.
Yaşın ilerlemesiyle birlikte daha da güçlü bir mekanizmaya sahip olan bu şey kadınların malum zamanlarından bir kaç gün önce hayatlarına işkence gibi çöker. Bu zamanlarda daha asabi, daha duygusal, daha yalnızdır kadın. Ağlamak için boktan bir sebep yeter de artar bile, erkek sadece bakakalır. Yapacak çok da fazla bir şeyi yoktur. İlk insan devrini yansıması doğal bir işleyiş çünkü.
(Regl gibi, çocuk doğrurmak gibi.)
Bende isterim PMS kaldırılsın diye boykotların içinde olmayı, sosyal platformlarda bunun için örgütlenmeyi..Ama maalesef.....
Eskiyen elbiselerime hüzünlenme kafası beni de çok yormaya başladı çünkü:)))
O zaman hep birlikte FUCK PMS diyoruz kızlar. !dık dık
Sevgiyle kalınız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)